“Uyan artık”
Gözlerimi hastane yatağında araladım. Pek-sağolsunlar ve Eksik-olmasınlar
gelmişti. Benimle konuşuyorlardı…
Peki ben ? Susuyor muydum? Dinlediğim için
mi yoksa anlamadığımdan mı ?
Dinlemiyordum sanırım. Dinliyor taklidi yapıyordum.
Konuşmuyorlardı çünkü; dudaklarını yaralıyorlardı saçmalıklarla.
İyi olacaksınlar,
her şeyin güzel olacağına dair holywood replikleri.
Cevap vermedim. Gülümsemeye bile çalışmadım…
Gülmek nedir ? Ne kadar mutluyken güler insan ve ne kadar mutluluk ağlatır
insanı? Üzülmek de güldürebilir mi ? Ağlıyorum, gülmekten mi ?
“Canın acıyordu”
Hayır ondan değildi gözyaşlarım. Acıyı sevmişimdir
hep, en gerçekçi histir belki de. Sahte sarılmalardan daha sıcak bir duygudur.
Bende
ağırlık oluşturmayacak kadar insanı sevdim ve beni sevmeyen bütün yolcularını
indirdim kalbimin.
En önemlisi de sarılanı değil sarılmayı seviyordum.
“Katman katman olmuştu ruhun, kendini derinlere gömmüştün”
Görmelerini istedim... İstedim ama görmeyeceklerdi .
Görmek istemedikleri şeyleri sakladığım için beni suçlayamazsın.
“Kendi hayat hikayenin kötü karakteri olarak yaşadın”
Biliyorum, kimse anlamazdı kötü
karakterleri.
Herkes melek olduğundan o kadar emindi ki, cehennemin parmak
uçlarındaki sıcaklığını hissedemiyorlardı, ayaklarının haşlandığını…
“Bağırmak istiyordun !”
Evet. Sessizliği sağlamak için bağırmamız gerekebiliyor,
ironik değil mi ?
“Bağırmadın?”
Yapamadım. Yapmak
istemediğimden değil. Emin olamadığımdan. Susmasam dinlerler miydi ? Bıktım
usandım kendi konuşma sırasını bekleyen insanlardan, gerçekten dinleyen zor
bulunuyor seni. Konuşsam anlarlar mıydı ?
Alçılı ayağımla ve yaralı yüzümle
yatarken acı çektiğimden emindiler. Tek sorun acıyanın ayağım olduğunu
sanıyorlardı, kırılanın kalbim olduğunu bilmeden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder