Susma Sanatı

Geceye ulaşırken vakit, dinlediğim şarkının sesini de kısma ihtiyacı duyuyorum. Siz bu saatlerde etraf durgunlaştığından dersiniz belki , ama ben geceye saygı diyorum. Cırcır böcekleri, köpek ulumaları, ağaçlarla kavga eden rüzgarın sesi daha hoş geliyor. Şarkının sesini kısarak, doğanın sesini yükseltiyorum anlayacağınız. Bunca yıl dert yakınan bizim şarkılarımız varken, milyonlarca yıl yaşayan doğanın anlatacaklarına şaşardınız.

Belki de hasta olan insanlar değildir, belki de virüs olan bizlerizdir bu dünyada.

Yıl oluyor oturup uzan uzadıya yazmadım, ne zaman başlasam bi isteksizlik kaplıyor içimi, lan diyorum, benim daha önemli işlerim yok mu? Kalkıyorum başından masanın. Gidip hiçbir şey yapmamaya devam ediyorum. 1 yıldır böyle bu. Otur, ”yeni bir sayfa aç”, birkaç paragraf saçmala, “kaydetmeden çık”. Hayatımın bilgisayar diline dökülmüş hali gibi. Her gece aç kapa yapıyoruz kendimizi, düzeldik sanıp geceye kadar çalışmaya devam ediyoruz. Ne yazık ki hayatın, “sabit diski temizle” butonu yok. Ölene kadar hatırlamaya ve pişman olmaya mecburuz. Aradan 10 yıl geçse bile ufacık bi şeyi hatırlayıp, içimizi kızartabiliyoruz. Devreleri yanası beynimiz, kabloları karışası beynimiz. Ah olmayaydın vah olmayaydın beynimiz.

Düşünememek mutluluk, düşünenlere yer olmayan bi dünyada.

Bu aralar hiç olmadığım kadar yokum. Hiç yoktan burada olduğumu sandığınız zamanlarda bile hiç yok gibiyim. Belki de sizin için hiç olana kadar yokum. En azından bu söylediklerim yok olana kadar, hiçe sayın beni. Aslında hiç olduğum kadar da var olmak istiyorum ama, yok, olmuyor. Oldurmaya çalışıyorum, neşeli bi şekilde konuşup, sanki hiç ayrılmamışım gibi yapıyorum, sonra yok oluyorum yine. Yok oluyorum ya böyle, hiç olmuyor işte. Affedin.

 Burada birkaç yıldır yazıyorum. Yazdıklarımın ne olduğunu bile biliyorum, yazar değilim. Sanatçı hiç değil.  Sadece yazıyorum. Kısacası kafama göre takılıyorum. Yazmayı seviyorum, yeryüzünde severek yaptığım nadir işlerden biri de bu. Toplum için yazmıyorum, herkes bunları görsün derdim yok, yazdıklarımı okuyan bir iki kişi bile olsa yeter. Ben mütevazi bi adamım. O kişilerden biri gemiyi terk etmiş olsa dahi fark etmez sanırım. O zaman da belki sadece kendim için yazarım, eninde sonunda, yazıyorsanız aslında kendi kendinizle konuşuyorsunuzdur...

Yazımın sonuna hoş geldiniz, ve güle güle okuyunuz, yazdıklarım gülünesi olmasa da şurada, evet yazımın tam bu noktasında (.) bi tebessüm kondurunuz, neresindeyseniz hayatınızın bi duraksayınız alın size durmanız için virgül bile veriyorum (,) Malca sırıtabilirsiniz, yahut da dudağınız hafif kıpırdayabilir. Size kalmış.  Yeter ki yaşadığınıza dair bi belirti gösterin. Diğer siteler gibi “İnsan mısınız?” demiyorum. Gülümser misiniz arada ? Onu merak ediyorum. Teşekkürler
J

1 yorum:

  1. Bi yorumum yok, soylemek istediklerim var. ama ben senin gibi anlatamıyorum dusuncelerimi, yüreğimi. Tek diyebilecegim bu yazın beni derinden etkiledi, belkide anlasilmasi gerekenden fazlasını anladım fazlasını hissettim bilmiyorum.. kalemine sağlık arkadaşım..

    YanıtlaSil